Sen de mi Eey Papa!..
Fotoğraf: Envato
Ermeni soykırımının 100.yılı olan 2015’te dünyanın pek çok ülkesinde soykırımla bağlantılı etkinlikler artıyor.
Dün; “Ermeni soykırımı yoktur, Tehcir vardır”, “Ermeni mezalimi vardır ama soykırım yoktur!”, “Konuyu tarihçilere bırakmalıyız!” diyenler, tanıklıklar, belgeler gün ışığına çıktıkça, öte yandan artan toplumsal duyarlılık nedeniyle, giderek daha geniş bir kesim, “Ermeniler soykırıma uğramıştır” demektedir.
Nitekim önceki yıllarda “soykırım” dememek için bin dereden su getiren Katolik dünyasının ruhani lideri Papa Francesco, yükselen tepkiler karşısında, soykırımın 100. yılında “Ermeni soykırımı vardır” demek zorunda kaldı.
Paskalya sonrasında ilk ayinini Ermeni ilahiyatçılarla yapan Papa Francesco, ”Geçen yüzyılda insanlık üç muazzam ve benzersiz trajedi yaşadı. Geniş kesimlerin ’20. yüzyılın ilk soykırımı’ olarak gördüğü soykırım ilk siz Ermenileri vurdu!” diyerek, Vatikan’ın görüşünün de “geniş kesimlerin”ki gibi olduğunu da açıkça ifade etmiş oldu.
Son yıllarda Papa’yla pek içli dışlı görünen, Ak Saray’da Papa’yı “ilk konuk” olarak ağırlayan Cumhurbaşkanı Erdoğan, bu yazı yazıldığında henüz “Ey Papa!..” diye başlayacağı kuvvetle muhtemel açıklamasını yapmamıştı. Ama Hükümet, Papa’nın bu tutumuna anında tepki verdi. Başbakan Davutoğlu‘ya göre soykırımı tanımak Papa’ya yakışmamıştı! “Bir kısım acılara sahip çıkıp diğerlerini tanımamak sayın Papa’ya yakışmamıştır” diyen Davutoğlu’nun, burada soykırım yaşanmasının esasının, İttihat Terakki Hükümeti’nin kararı ve Osmanlı yönetiminin faciayı adım adım yönetmesini görmezden gelerek ikincil unsurları öne çıkarması elbette aklı başında hiç kimse için anlaşılır olmaz.
Tabii sorun “Ermeni soykırımı” olunca CHP’nin konuya ilişkin görüşlerini dile getiren Faruk Loğoğlu, “Soykırım iddiaları bilimsel, tarihsel ve yargısal açıdan kanıtlanmamıştır. Papa tutumunu düzeltinceye kadar Vatikan elçisi geri çekilmelidir” diyerek, “ulusalcılık”ta, Vatikan Büyükelçisini sadece “bilgi almak” için çağıran Hükümetin bir adım önüne geçmiş bulunuyor.
Evet Ermeniler kırılırken Anadolu’nun diğer etnik kökenden halkları da çok acılar çekmişlerdir. Emperyalistler bu çatışmaları körüklemiş, çatışmadan yararlanarak kendi egemenliklerini güçlendirmeyi amaçlamışlardır. Ancak bugün yapılan tartışma bu değildir. Tartışılan “soykırımı” yapan “ecdadın” mirasçısı ve devamcısı olarak Türkiye Cumhuriyeti’nin bugün “soykırımla” ilgili yüzleşmeyi kabul edip etmediğidir. Bu yüzden de Davutoğlu’nun “Papa acı çeken diğer halkları da tanımalı!” biçimindeki yaklaşımı, ilk bakışta bir “hakkaniyet” taşıyor görünse de gerçekte bu tutum, asıl sorun olan “soykırım” suçlamasının üstünü örtme amaçlı bir manevradır. Nitekim AKP Hükümeti, uluslararası önemi giderek artan “Ermeni soykırım günü” olarak kabul edilen 24 Nisan’ı bu yıl Çanakkale Savaşları’nın 100. yılı nedeniyle, “Çanakkale kara savaşlarının zafer günü” olarak kutlamaya karar vermiştir. Dahası bu “kutlamaya“ pek çok ülkenin liderleri de davet edilerek, Ermeni soykırımı suçlaması gündemden düşürülmeye çalışılmaktadır.
Ancak uluslararası girişimler ve dünya kamuoyunun duyarlılıkları dikkate alındığında AKP Hükümetinin Cumhurbaşkanının da itmesiyle giriştiği bu yol kendilerini düzlüğe çıkaracak bir yol değildir.
Elbette bugün Türkiye’nin aydınlarının, demokratlarının, işçi sınıfının, emekçilerin ileri kesimlerinin, sınıf partisinin sorumluluğu, sadece “Ermeni soykırımı” demiş olmakla sınırlı değildir. Tersine, “soykırım”la suçlanan devletin fertleri ve Türkiye’nin ilerici güçleri olarak; halkların kardeşleşmesi ve demokrasinin geliştirilmesi, işçi sınıfı enternasyonalizmi ile sermayeye karşı mücadelenin güçlendirilmesinin görevleri açısından da “soykırımla yüzleşilmesi” son derece önemli sonuçlar çıkarılması gereken bir sorundur. Dahası “soykırımla yüzleşme”, Türkiye’nin laik ve demokratik bir ülke olma mücadelesinin de önemli bir ayağı olarak gündemdeki yerini ve önemini korumaya devam edecek, her gün bir biçimde yürütülmesi gereken bir mücadeledir.
Bu nedenle de bu mücadelenin ilerlemesinde ilerici demokrat basına, işçi basınına, ileri işçi-emekçi kesimlerine, sendikalara, emek örgütlerine, sınıftan yana sendikacılara, tüm demokrasi ve özgürlükten yana güçlere son derece önemli sorumluluk düşmektedir.
- ‘Devlet benim’ demek yetmedi; ‘Türkiye benim, İslam benim’ diyor 28 Ağustos 2018 01:00
- Korkak kim, cesur kim; gerçek nerede? 24 Ağustos 2018 01:00
- 'Çocuk istismarı'na karşı mücadele 09 Nisan 2018 01:00
- İfade özgürlüğünün ne ‘alanı’ ne de ‘sınırı’ kaldı! 15 Şubat 2018 00:55
- Doların yükselişinin faturasını kim ödeyecek? 04 Aralık 2016 05:44
- Mücadeleye daha ileri bir bilinçle devam! 23 Kasım 2016 00:59
- Kılıçdaroğlu barışı mı savunuyor çatışmayı mı? 20 Ağustos 2016 00:58
- ‘Muhatap millet’ demek ‘muhatap yok’ demektir! 27 Ocak 2016 01:00
- Haritadan silerek birlik mümkün mü? 11 Kasım 2015 01:00
- Mücadeleyi yenileme zamanı! 07 Kasım 2015 00:56
- Bir kez daha; Birimizin derdi hepimizindir! 06 Kasım 2015 01:00
- ‘Sistem’ dayatıp ‘fiili başkanlığa’ razı etmek! 05 Kasım 2015 01:00